26 Nisan 2007 Perşembe

Ayılana Rakı Bayılana Gazoz...

Bir fotografı vardır Ata'nın, pek sık görülmeyen bir fotografı, sol elinde bir rakı bardağıyla, derin bakışlı. Öyle bir fotograf var mıdır, ya da o fotograftaki rakı kandırmacamıdır bilmiyorum ama o fotografı gordum gecenlerde sevdiğim bir mekanda. Uzun uzadıya baktım bu sefer resme, lidere. Resim eski ama Atatürk ne kadar da yeni dedim ve hep de öyle kalacak diye düşündüm.

Neyse işte öyle bir akşamdı, rakı içmiştim yaş üzümlüsünden, en güzellerinden, keyifliydim. Ata'yla başladık rakıyla bitirelim, rakı için yazılmış bir yazı geldi geçen e-postama, ben rakıyla ilişkin bir çok şey okumustum ama bu çok güzel geldi, buraya alınabilecek kadar güzel, hadi buyrun;

Aslında içki değildir Rakı,
Yurt sevgisidir örneğin.
İki tek attın mı "n'olacak bu memleketin hali?" diye endişelenmezsin aksi olsa...
Tıp bazen çaresizdir, o ilaçtır. Gurbete bile iyi gelir.Kontörsüz muhabbettir.
Büst gibi oturan adamın bile çenesini açar, gülümsetir. Kahkahadır.
Hatıraları kaydeden hard disk'tir.
Botoks'tur bir nevi. En kaknemi bile bir başka görünür gözüne.
İçilir, güzelleşilir.

Herkesin gençlik hatası olabilir. Bira içersin.Sonradan para kazanıp tenise başlayınca, şarap içmeyi matah zannedersin.
Amerika'da TIR şoförlerinin içtiği viskinin dublesine Etiler'de TIR parası ödersin, ayrı...
Ama kürkçü dükkânıdır. Döner dolaşır, gelirsin... Orhan Gencebay'dır. Entel barlarda, sosyete kulüplerinde dinlemeye utanırsın,ama hepimiz biliriz ki, ezbere bilirsin...
İstediğin kadar ağız burun kıvır, altın plağı hep o alır...Tatlıses'tir. Realite'dir.

Çocuktur, ağlarsın.
AB'cidir. Çünkü Rum öyle bir meze yapar ki, helali hoş olsun, Kıbrıs'ı veresin gelir...
Madem yasaklayacaksın rakıyı...Neden balık avlıyorsun o zaman? Şerbetle mi yiyeceksin lüferi? Ne anlamı var deniz börülcesinin, rokanın, radikanın, cibezin... İnek miyiz biz?
Yoksa Şakşuka'yı şarkı mı zannediyorsun sen?


Ne diyor dünya güzeli Orhan Veli...

"Şiir yazıyorum,
Şiir yazıp eskiler alıyorum,
Eskiler verip musikiler alıyorum ,
Bir de rakı şişesinde balık olsam... "


güzeldi değil mi, haydi afiyet olsun....

h.m.

Etox...Bir Türk Hayali...










16 Haziran 1961 günü Devlet Demiryolları Fabrikaları ve Cer Dairelerinin yönetici ve mühendislerinden 20 kadarının Ankara' da bir toplantıya çağrılmasıyla başladı Türkiye'nin otomobil üretme sevdası. Toplantıda Türk Ordu'sunun cadde tipi binek otomobil ihtiyacının karşılanması maksadıyla T.C.D.D.'ye yetki verildiği ve söz konusu amaç uğruna 1.400.000 TL ödenek ayrıldığı katılımcılara T.C.D.D. Genel Müdür Yardımcısı Emin Bozoğlu tarafından aktarıldı. Katılan herkes açıklamanın şokunu yaşadı. Belki de defalarca konuştukları, aralarında itilafa düştükleri, kimilerinin olabilir kimilerinin ise arzu ettikleri ancak olma ihtimali vermedikleri bir proje devlet eliyle gündeme getirilmişti. Karar netti, bir otomobil yaratılacaktı ve bu otomobil öyle basit bir otomobil olmayacaktı, tamamen Türk yapımı yerli ilk otomobilimiz olacaktı.

Süre kısıtlıydı, 29 Ekim 1961 tarihine otomobil tamamlanmalıydı. 4,5 ayda ilk yerli otomobil üretilmeliydi. Proje kamuoyunda yankılandığında açıkçası istenilen desteği bulamadı, kimse böyle bir projenin sonuçlanmasına ihtimal vermemişti. Ancak ne olduysa oldu, Türk Halkının zor anlarda ortaya çıkan azmi, gayreti ve yaratıcılığı 29 Ekim 1961 tarihinde 29 Ekim 1961 tarihinde Büyük Millet Meclisi'nin önünde somut olarak yerini aldı. Türkiye'nin yerli üretim ilk otomobili "Devrim" dönemin cumhurbaşkanı Sayın Cemal Gürsel'e takdim edilmeye hazırdı. Hatta bu kısıtlı sürede Devrim'den iki adet yapılmış ve ikisi de Ankara'ya Eskişehir'deki TÜLOMSAŞ fabrikalarından getirilmişti.

O dönemde Ankara'ya buharlı lokomotifler ile çekilen trende getirilen otomobillerin benzin depoları, lokomotiften çıkabilecek kıvılcımların sıkıntıya mahal vermemesi amacıyla, boşaltılmıştı. Araçların deposu Ankara Sıhhiye'de bulunan Mobil Benzin İstasyonu'nda doldurulacak ve daha sonra tören alanına geçilecekti. Ancak araçlar Ankara'ya geldiğinde, söz konusu durum unutuldu (!) ve araçlar benzin ikmali yapılmadan depolarında bulunan bir kaç litre benzin ile meclisin önüne geldi. Meclisin önünde durum anlaşıldı, apar topar getirilen benzin birinci araca konulurken, Cemal Gürsel ikinci araca bindi, durum izah edilemeden araç harekete geçti. 100 metre kadar giden araç, öksürerek durdu. Direksiyondaki yüksek mühendis durumu Cemal Paşa'ya izah etti, Paşa ilk araca geçti ve onula günü sorunsuz tamamladı. Ertesi gün tüm basın, bu yaşananları abartarak, sıkıntının araçtan kaynaklandığını ima ederek aktardı Bu büyük hayalin iki meyvesini acımadan ateşe attı...

O günden bu yana otomobil üretimi anlamında düşünceler oldu. KOÇ Grubu, Anadol ile uzun süre Türk yollarında yer aldı. Ancak, ürettiğimiz değerleri, bizim olan kıymetleri kötülemekte ve acımasızca eleştirmekten vazgeçmeyen yapımız Anadol'un da yollarımızdan müzelere aktarılmasına neden oldu.


Yıl 2007, öncekiler kadar büyük yatırımlar ve büyük grupların desteği olmadan, sessiz sedasız bir hayalin peşinde bir yerli otomobil daha yollara çıkıyor. Otomobil tamamıyla Türk tasarımcıları tarafından tasarlandı, motoru ve diğer birçok aksamı yabancı. Ancak bir hayal için yola çıktı, desteklerle gelişebilecek ve daha iyiye gidebilecek bir hayalle. Bu hayal, tasarımından, vites koluna kadar tamamıyla yerli bir otomobil üretebileceğini bundan 46 yıl önce ispatlamıştı.


ETOX, son derece şık sportif hatlara sahip iki kapılı bir araç. 110 Hp gücündeki bu araç Ankaralı firma ERTEX tarafından üretildi. Araç ilk olarak siparişle üretilecek, seri üretime geçilmesi için gereken altyapıların hazırlanması ile de seri üretime geçmesi hedefleniyor. Ben böylesi işleri destekliyorum, umarım yalnızca bu yapılan ilk örnek ile kalmaz, gelişir, büyür. Ülke ve dünya yollarındaki yerini alır. Devrim'le başlayan Türk Otomobil Sektörü'nde kendinden önce gelen diğer modellerin intikamını alır.

Araçla ilgili detaylı bilgileri www.etox.com.tr internet adresinde bulabilirsiniz.